Fransa’da insani dayanışmanın görünmez bir kuşatma altına girdiği bir dönemden geçiyoruz. Gazze’de açlıkla, yıkımla, ilaç eksikliğiyle boğuşan sivillere en temel yardımı ulaştırmak isteyen dernekler ve bireyler bir süredir bankaların sert duvarıyla karşılaşıyor. Hesaplar kapatılıyor, para transferleri reddediliyor, bürokratik bahaneler dayanışmanın önüne örülmüş duvarlara dönüşüyor. Ve bu duvarı örmeye kalkışan kurumların arasında, adında “kooperatif” ibaresini taşıyan, dayanışmayı ve sosyal ekonomiyi temsil ettiğini iddia eden bir bankanın da olması ironiyi acı bir gerçeğe çeviriyor: Kooperatif olduğunu söyleyen bir banka, yardım girişimlerini bu kadar kolay harcayabiliyor.
Son dönemde Filistin’e yardım gönderen çok sayıda birey ve kuruluş, bankaların “risk değerlendirmesi” adı altında verdikleri keyfi kararlardan nasibini alıyor. Kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadele yasalarının arkasına saklanan bankalar, herhangi bir mahkeme kararı olmadan, hiçbir hukuki süreç işletmeden hesap kapatma yoluna gidiyor. Bu kararların hedefinde ise ilginç bir biçimde hep aynı kesim var: Filistin’e insani destek gönderenler.
Bu sessiz baskının en görünür örneklerinden biri Caisse d’Épargne. Banka, Filistin’le dayanışma içinde olan müşterilerinin hesaplarını hiçbir gerekçe göstermeden kapatıyor. Müşterilere iletilen tek açıklama şu: “Hesabınızı devam ettiremiyoruz.” Nedenini soranlara ise hiçbir yanıt verilmiyor. Finansal sistemin görünmez bir sansür aracına dönüşmesinin en tipik örneği bu.
Ama burada daha da çarpıcı bir örnek var: Crédit Coopératif.
Adında “kooperatif” ibaresi taşıyan, dayanışma ekonomisini savunduğunu söyleyen bir banka. Kooperatif demek, toplumsal dayanışmayı, karşılıklılığı ve etik bankacılığı temsil eden bir yapı demektir. Böyle bir kurumun 20 yıllık müşterisi olan 'UJFP’nin hesabını sadece Gazze’ye insani yardım gönderdiği için' kapatması, kooperatif hareketinin özüne vurulmuş ağır bir darbedir.
Bu karar yalnızca teknik bir bankacılık işlemi değildir; kooperatif söylemiyle hareket eden yöneticilerin samimiyeti hakkında derin bir soru işareti doğurur.
Yardım girişimlerini savunduğunu iddia eden bir kurum, onları gerçekten bu kadar kolay harcayabilir mi?
Bu soru bugün yalnızca bir etik tartışma değil, demokratik bir tartışmadır.
Benzer uygulamalar başka kurumlarda da görülüyor. Bazı bankalar Filistin’e yönelik transferleri doğrudan reddediyor. Bir derneğe açıkça şu denmiş:
“Filistin artık hizmet kapsamımızda değil.”
Bu cümle, finansal sistemin siyasi pozisyon belirleme cüretinin geldiği noktayı gösteriyor. Hangi hukuka dayanıyor? Hangi uluslararası ilkeye sığıyor? Hangi insani değerle açıklanabilir?
Ortaya çıkan tablo açık:
Bankalar, yardım girişimlerini engelleyen yeni bir sansür makinesine dönüşüyor.
Gazeteleri kapatmaya, sosyal medyayı yasaklamaya gerek yok. Artık bir kişi veya grubun sesini kısmak için bir banka hesabını kapatmak yeterli.
Oysa gönderilen paralar silah değil, propaganda değil, siyasi amaçlı fonlar hiç değil.
Gönderilen yardımlar; un, mama, ilaç, battaniye, tahliye desteği… İnsanlığın en temel refleksi, en masum dayanışma biçimi.
Bir ülkenin vicdanı, bankaların risk komitelerine teslim edilemez.
Uluslararası hukukun koruduğu insani yardım hakkı, finansal kuruluşların keyfine bırakılamaz.
Bugün Filistin’e yardım edenler hedef alınabilir.
Ama yarın başka bir yardım girişimi, başka bir etik duruş da aynı şekilde engellenebilir.
Bu nedenle asıl soruyu yüksek sesle sormak zorundayız:
Bankalar müşterilerinin insani tercihlerine sansür uygulama hakkını nereden alıyor?
Ve daha da önemlisi:
Kooperatif olduğunu iddia eden bir banka, yardım girişimlerini gerçekten bu kadar kolay harcayabilir mi?
Bugün yaşananlar sessiz bir kuşatma.
Hesap kapatılarak, transferler engellenerek dayanışmanın damarları kesiliyor.
Ama unutmayalım: Dünyanın neresinde olursa olsun bir çocuğa uzanan yardım eli, hiçbir bankanın risk raporuyla durdurulamaz.
Dayanışma suç değildir.
Suç olan, dayanışmanın önünü kesmektir.
Tarih, sizi affetmez.
Yorumlar
Kalan Karakter: