Bu çöküş bir anda olmadı. Ne bir kriz manşetiyle duyuruldu ne de tek bir sektörle sınırlı kaldı. Doğal taştan mobilyaya, tarımdan gıdaya kadar aynı tablo karşımızda: Türkiye pahalı, dağınık ve öngörülemez algılanıyor.
Ham madde bizden, katma değer başkasından
Doğal taş bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Mermer, traverten, oniks Türkiye’den çıkıyor; blok olarak Çin’e gidiyor. Çin bu taşı işliyor, ölçülüyor, yüzeyini hazırlıyor, tasarım ekliyor, paketliyor ve ardından Avrupa pazarına Türkiye’den daha ucuza sokuyor.
Aynı tabloyu başka alanlarda da görüyoruz:
Mobilyada hammaddeler pahalı, üretim maliyeti yüksek
Gıdada ürün var ama standart yok
Tarımda rekolte var ama izlenebilirlik yok
Sonuç değişmiyor:
Türkiye ham maddeci kalıyor, katma değeri başkaları alıyor.
“Pahalıyız” demek yetmez, neden pahalıyız?
Sorun ücretler değil.Sorun çalışmamak hiç değil.
Sorun yanlış üretim ve ihracat modeli.
Enerji pahalı
Finansman pahalı
Girdiler dövize bağlı
Üretici küçük ve yalnız
Bu yapı ile:
Çin’le fiyat rekabeti yapılamaz
Avrupa’yla kalite ve güven rekabeti sürdürülemez
Türkiye iki lig arasında sıkışmış durumda.
Tarımda ihracat neden kapıdan dönüyor?
Avrupa’dan geri dönen tarım ürünleri tesadüf değil. Pestisit sorunu “çiftçinin hatası” değil, sistemin eksikliği.
Çiftçi tarlada yeterince yönlendirilmiyor
İlaç kullanımı üretim aşamasında denetlenmiyor
Kontrol, ürün ihracat kapısına geldiğinde yapılıyor
Avrupa tarlada denetliyor, biz konteynerde. Bu yüzden en ucuz ürün bile güven vermediği anda geri dönüyor.
Mobilyada da aynı sessiz daralma
Mobilya sektörü yıllarca orta kalite–uygun fiyat modeliyle büyüdü. Bugün ise:
Çin daha ucuz
Doğu Avrupa daha avantajlı
İtalya daha markalı
Türkiye yine arada kaldı.
Seri üretimle ihracat dönemi kapandı. Katalog, liste fiyat ve “FOB teslim” anlayışı bugünün dünyasında artık yeterli değil.
Peki çıkış yolu nerede?
Çözüm var, ama alışkanlıkları terk etmeyi gerektiriyor.
Birincisi: Kitlesel ihracat anlayışı bitmiştir. Türkiye daha az ürünü, daha az pazara, daha yüksek standartla satmalıdır.
İkincisi: Ürün değil, çözüm satılmalıdır. Doğal taşta blok değil proje; mobilyada parça değil mekan; tarımda ürün değil izlenebilir üretim modeli satılmalıdır.
Üçüncüsü: Küçük üretici yalnız bırakılmamalıdır. Kooperatifler, konsorsiyumlar, ortak lojistik ve ortak pazarlama olmadan bu maliyet yapısıyla ayakta kalmak mümkün değildir.
Dördüncüsü: Tarımda sözleşmeli ve kontrollü üretim zorunluluktur. Az sayıda doğru üretici, net ilaç listesi, dijital kayıt ve planlı hasat olmadan Avrupa pazarı kalıcı şekilde açılamaz.
Türkiye üretim yapamıyor değil. Türkiye doğru sistemi kuramıyor.
İhracat sadece mal göndermek değildir. Güven göndermektir.Standart göndermektir. Süreklilik göndermektir.
Bu sağlanmadıkça ihracattaki çöküş sessizce devam eder.
Ve bir gün fark edildiğinde, çok geç olabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: