Gelişmiş ülkeler 2008 yılında başlayan küresel krizin etkisi ile ortaya çıkan resesyon nedeniyle düşük faiz ve parasal genişleme politikasını uygulamayı tercih ettiler. Neticede enflasyonist baskıların artmasına yol açtı.
Gelişmiş ülkelerin ekonomisinde enflasyon artışı görülmeye başlayınca, faizler de yükselme eğilimine girdi.
Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere yolladıkları fonları geri çekmeye başlaması, gelişmiş ülkelerde para arzını arttırmış ve enflasyonist baskı iyice etkili hale gelmiştir. ABD ve Avrupa ülkelerindeki merkez bankaları faiz arttırımına yönelmiştir
Gelişmiş ülkelerin faiz arttırma politikasını gelişmekte olan ülkeler (Rusya, Brezilya, Endonezya ve Hindistan gibi ülkeker) de uygulama yolunu tercih ederek
merkez bankaları yükselen enflasyona karşı faiz artırımına gittiler.
Ülkemizde ise, böyle bir dönemde merkez bankası, istikrarsız bir faiz politikası izledi. '' Faizin enflasyon sebebi olduğu '' söylemiyle enflasyonun hızla yükselmesine aldırış etmedi, üstelik faizi düşürme yoluna gitti. Bazende bu söyleminin tersini yapmak suretiyle faiz artışı kararı aldı
Sonuçta, uygulanmak istenen faiz politikası, tutarsız düşünceler nedeni ile istikrarsız sonuçlar doğurmuştur.
İstikrarsızlık, faiz politikasının enflasyon ile mücadelede başarısız olunmasının birinci sebebidir. İkinci nedeni, faiz oranını enflasyonun altında bir oranda arttırmaktır.
Enflasyon ile mücadele yapılacaksa, bu yapısal reformlarla destekli olmalıydı. Bu şekilde etkin bir mücadele istenilen sonucu verirdi.
Sadece faiz arttırımı ile enflasyona savaş açılacaksa, faiz oranı enflasyon oranının altında olmamalı.
Sonuçta, enflasyonist ortamda en çok ezilen ve etkilenen kesim, sabit gelirli olanlar. Diğer bir ifadeyle açlık ve yoksulluk sınırının altında gelir elde zorunda kalan emekli, işçi, memur yaşanan gerçek enflasyon oranı altında gelir artışına maruz kaldığı için her geçen gün alım gücü azalmakta ve biraz daha fakirleşmektedir