Dünyanın birçok ülkesinde dönem dönem sistem ve rejim değişiklikleri yaşanabilmekte ve bunun sonucu olarak da sistemi ya da rejimi değiştiren güçler tarafından o ülke insanları olumlu ya da olumsuz bir yaşamla karşı karşıya bırakılabilmektedir.
Olumlu örneklemeleri herkes sıralayabilir; bense olumlu ve olumsuz örneklemeleri yan yana değerlendirme, sıralama ve bu pencereden ülkemizin durumunu analiz etme düşüncesindeyim.
Bir rejim ve sistem değişikliğinde olumlu anlamda yönetenler ve kanunlar açısından büyük bir devrim gerçekleşebilir ve ileri demokrasiye sıçrayabilirler. Ya da diktatoryal bir rejime dönüşüp yöneten kesim ve yandaşlarının saltanatı altında büyük bir baskı ve ezilme ile karşı karşıya kalabilirler.
…
İleri demokrasiye geçerlerse sorun yok. Anayasal anlamda hukuk ve adalet herkes için eşit olur. Herkes hakkını eşit şartlarda arar ve sonuca ulaşır. Ama Diktatoryal bir rejime geçerseler hukuk ve adalet sadece saltanatını kuranlar ve onlara yakın olanlar için bir araca dönüşür ki bunun sonucu olarak ülke koca bir hapishane haline gelir.
İleri demokrasiye geçerlerse; yasaların ön gördüğü kurallar doğrultusunda hakimler, savcılar ülkedeki asayişi sağlayan kolluk güçleri ve ülkeyi hem iç hem de dış mihraklara karşı savunan askerlerde hak, hukuk ve adaletin bir neferi olarak herkese eşit derecede mesafeli davranarak yasaların gereklerini yerine getirir ve gerçek anlamda hiçbir suçun yasalar çerçevesinde cezasız bırakılmamasına çaba gösterir. Fakat diktatoryal bir rejime geçerlerse az önce saydıklarımın tümü diktatör ve yandaşlarının elinde birer bastırma, sindirme, ezme ve yok etme araçlarına dönüşür ki sonrası halk için eziyet ve ölümle eşdeğerdir.
İleri demokrasiye geçerlerse her birey, diğer bireylerin sınırlarına müdahale etmedikleri sürece kendi alanlarında yasalar karşısında eşittirler ve eşit bir şekilde korunurlar. Giyim kuşamlarından tutunda sağlığa, eğitime kadar yaşamlarının tüm alanlarında devlet ve yasaların güvencesi altındadırlar. Diktatoryal bir sistemde ise yaşamlarının her anı yönetenlerin iki dudağı arasındadır. Bugün aldığı maaş yarın yok sayılabilir, bugün giydiği yarın yasaklanabilir ya da bugün tedavisini olduğu bir hastaneye yarın alınamayabilir. Malı, mülkü, yaşamı bile iki dudak arasından çıkacak haklı ya da haksız emirlere göre şekillenir. Kısacası bugün varken yarın yok olabilir.
Yukarıda eksik de olsa yazdığım örneklemenin ışığında ülkemize bakacak ve bazı kesimlerin sürekli dile getirdiği felaket senaryolarını da bu bakışa ilave edecek olursak ki ben buna ihtimal vermiyorum ama onların felaket senaryosu üzerinden en negatif anlamda değerlendirecek olursak yakın bir zamanda ülke bir darbe ile saltanata uyanabilir.
Peki uyanırsa ne olabilir:
En başta Anayasa değişebilir, ardından yasalar değişebilir, onun ardından bütün bürokratik sistem değişebilir. Saltanatın içinde ya da yanında olan herkes yasa ve güç merkezi, kanunsuzluk kanun haline gelebilir.
Sistem değişikliği ile birlikte özel ya da tüzel şirketlere el konabilir, şirket sahiplerinin maddi manevi her şeyleri ellerinden alınabilir.
Devlette ya da özelde çalışan ve kendilerinden olmayan herkes bir anda işsiz kalabilir, boş kalan yerler yandaşlarla doldurulabilir ya da büyük baskılarla yüzleşmeye başlayabilir.
Emekliler sistem değiştiği için yok hükmünde sayılıp maaşları kesilebilir, açlığa mahkum edilebilir ve kendi sistemlerine muhtaç hale getirilebilir.
Tarım ve hayvancılıkla uğraşanların elinden hayvanları, toprakları alınıp yandaşlara peşkeş çekilebilir.
Muhalif olanlar baskı ve sindirmeyle karşı karşıya getirilir ve bu da yetmezse ya cezaevlerine tıkılarak ya da öldürülerek susturulabilir.
Kısacası halk köleleştirilerek kendi çıkarları doğrultusunda sağımlık ve kesimlik koyun sürülerine dönüştürülebilir ve ülkemiz için karanlık bir çağ başlayabilir.
Bu ve bunun gibi birçok felaket cümleleri sıralanabilir ama unutmamalıdır ki bunların hepsi sadece bir senaryo olarak kalmaya devam edecektir.
Neden mi?
Çünkü bu ülkenin en başından en alt kademesindeki insanına kadar hiç kimse buna asla izin vermez. Tüm aykırılıklarını bir kenara bırakıp kenetlenir ve son nefesine kadar karşı durur. Buradan felaket tellallarına çağrımdır. Bırakın siyaseten atılıp tutulan sözler üzerinden felaket söylemleri üretmeyi. Bugünü bırakın ve yarına bakın. Bakın ki ülkemizin nasıl güzel bir ülke olabileceğinin çabası içinde olun.