“Onurlu bir yaşam, boyun eğmemekten geçer.”
Selçuk Kozağaçlı, bu ülkenin onurlu hukukçularından biridir. Bir avukat olarak değil yalnızca; bir insan olarak, bir yoldaş olarak, bir direnişin taşıyıcısı olarak.
Sekiz yıl boyunca, örgüt üyeliği gibi muğlak bir suçlama ile cezaevinde tutsak kaldı. Sadece insan haklarını savunduğu, ezilenlerin sesi olduğu, iş cinayetlerinde ölen işçilerin davasına sahip çıktığı, barınamayan öğrencilerin, yurdundan atılan yurttaşların yanında olduğu için. Yani, gerçek bir avukat gibi davrandığı için.
Tahliyesi bir mucize gibi yansıdı; sekiz yıl sonra gelen bir nefes, bir kırıntıydı. Fakat bu iktidar, insanlara artık kırıntıyı bile çok görüyor. Yirmi dört saat bile sürmedi özgürlük. Aynı mahkeme, aynı heyet, kendi kararını çiğnedi. Yeni heyet kuruldu. Savcının itirazı üzerine tutuklama kararı çıkartıldı. Ne bir savunma alındı, ne de söz hakkı tanındı. Avukatlar, mahkeme salonundan zorla çıkarıldı, bir avukat yaralandı. Hukuk, mahkeme duvarlarına gömüldü. Türkiye, bir kez daha “hukuk devleti” olma iddiasını yitirdi.
Çağdaş Hukukçular Derneği’nin onursal başkanı, Roboski’nin, Soma’nın, Aladağ’ın, Gezi’nin, Berkin’in, Ethem’in avukatı... Halkın avukatıdır Selçuk Kozağaçlı ve halkın avukatı olmak bu düzende suçtur! Çünkü, bu düzen, sermayeyi savunmanızı ister; devleti değil, iktidarı korumanızı bekler. Eğer, siz gerçeği savunursanız, hedef hâline gelirsiniz.
Kozağaçlı, tam da bunu yaptı. Gözaltında kaybedilenlerin dosyalarını inceledi, işkenceye uğrayanların yanında durdu, kimsesizlerin sesi oldu. Bu yüzden yargılandı, tutuklandı ve şimdi, serbest kalmasının hemen ardından yeniden tutsak edildi.
Peki neden?
Bu iktidar, yalnızca bedenleri değil, hafızaları da hapsetmek istiyor. Direnişi yok etmek, umudu bastırmak, "hiçbir şey değişmez" hissini kalıcılaştırmak istiyor. Oysa, Selçuk Kozağaçlı gibi isimler, bize hâlâ bir şeylerin değişebileceğini gösteriyor. Onlar, yalnızca hukukla değil, vicdanla da savunma yapıyor.
Onları susturmak isteyenler şunu bilmeli:
Devrimci avukatlar susturulamaz. Onlar ne zindanlardan korkar, ne de tehditten. Onlar, bir duruşun, bir geleneğin taşıyıcısıdır.
Yıllar önce de böyleydi: Metin Göktepe’nin davasında, Sivas Katliamı'nda, Madımak Oteli’nde. Bugün de böyle: Kürt çocukların faili meçhul dosyalarında, kadın cinayetlerinin izini süren duruşmalarda, çevre talanına direnen köylülerin yanında...
Devrimci avukatlar onurumuzdur. Onlara yapılan her saldırı, halkın vicdanına yapılan saldırıdır.
Bu yeniden tutuklama, yalnızca Selçuk Kozağaçlı’yı değil; bir bütün olarak toplumu cezalandırmak, yıldırmak, hizaya getirmek içindir ancak tarih hep şunu yazdı: Bu topraklarda zulüm varsa, ona karşı direnenler de hep oldu. Kozağaçlı da, o direnişin en onurlu parçalarından biri olarak tarihe geçmiştir.
Bu yazı, bir çığlık değil, bir çağrıdır:
Adalet arayan herkesin sesi olun. Devrimci avukatlara sahip çıkın. Kozağaçlı yalnız değildir. Çünkü, halkın avukatları halkla birlikte yürür ve halk, zamanı geldiğinde yürüdüğü her yolu özgürleştirir.
Buradan selam olsun, demir parmaklıkların ardında, bir cübbenin sessizliğinde direnen Kozağaçlı’ya…