DEPREM PSİKOLOJİSİ
Deprem bulunduğu coğrafyada meydana getirdiği yapısal yıkımın yanı sıra insanların yaşamlarını ciddi boyutta sarsan ve ağır psikolojik etkiler yaratma gücüne sahip bir doğa felaketidir.
Deprem psikolojisinde üç dönem yaşanır:
1)Şok dönemi:
Şok tepkisi bedenin psikolojik savunma mekanizmasıdır. Kişi olaya yabancılaşarak psikolojik dağılmadan kurtulabilmektedir. Bu süreç 1-2 gün arasında değişiklik gösterir. Bazı bireylerde de panik ve çılgınca davranışlar yaşanır. Örneğin kişi, ani bir çılgınlık hissiyle kendini kurtarabileceğine inanarak yüksek kattaki bir camdan atlar ve ölür.
Ben merkezci eğilimlerin güçlü olduğu kişilik yapılarında tehlike ile ani karşılaşıldığında bu tür durumlara rastlanır.
2)Pasifleşme dönemi:
Mağdur kişi telkine açık ve edilgen haldedir. Yardıma gelenlerin önerilerini dinler yapmaya çalışır fakat kendi başına basit işlerini yapmakta bile yetersizdir. Kişi sanki çocukluğun pasif ve bağımlı yıllarına dönmüştür. Bir yönlendiriciye ihtiyacı vardır. Adeta kendine bir ebeveyn arar. Süreç içinde kendine gelmeye, daha bilinçli davranmaya başlar.
3)Toparlanma dönemi:
Bu evrede heyecan ve kaygı üst düzeydedir. Kişi olumsuz durumu, düşüncelerinde ve rüyalarında sık sık yaşar. İrkilme tepkileri meydana gelir. Uyku derinliği bozulur, uyanmakta güçlük çeker, kabus içerikli rüyalar görür. Bireyin olay ile ilgili dikkati artmış, başka konulara ise dikkati azalmıştır. Bu süreçte kişi olanları abartma eğiliminde olabilir. Sürekli depremi konuşur ve kurtarma işleminin yetersizliğinden yakınır. Evde uzun süre duramaz. Bu evrede kişi, hayatının düzeleceğine ve normale döneceğine olan inancını kaybederse bazı suçlar işleyebilir veya kendine zarar vermeye kalkışabilir. Bu dönem sağlıklı bireylerde birkaç gün içinde geçer.
Depremin Psikososyal Etkileri
Depremler, diğer pek çok afet gibi ani, yıkıcı ve meydana geldiği bölgede yaşayan insanların yanı sıra büyüklüğüyle doğru orantılı olarak tüm toplumu ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan etkileyen olaylardır. Yaşamı tehdit eden, olağanın dışında olan ve doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan herkeste fark edilir düzeyde strese yol açan durumlar olmaları nedeniyle de travmatik olarak adlandırılabilirler. Hayatın olağan akışının dışında olduğundan, diğer yaşantılarla bütünleştirilemez. Ortaya çıkardığı ölüm düşüncesi ve tehdit algısı nedeniyle yoğun ve derin korkuya neden olur. Geleceğe yönelik beklentileri altüst eder; umutsuzluk ve çaresizlik duygularına yol açar.
Deprem ve Beyin
Deprem gibi yaşamı tehdit eden beklenmedik olaylar karşısında, insan beyni, iki tür tepki verir: Bunlardan ilki tehlikenin değerlendirmesini yapmak ve ikincisi ise tehditten korunmaktır. Tehdit, 'Savaş ya da Kaç' yanıtı yaratır. Tehlikeden korunmak için ortaya çıkan bir dizi travma yaratan asıl olayın sürekli olarak zihinde ve rüyalarda canlanması, travmayı anımsatan olaylardan kaçınma, duygusal küntleşme, yaşama yönelik umutsuzluk, uyuyamama öfke ve huzursuzluk gibi belirtileri doğurur.
Deprem Sonrası İnsan Psikolojisi
İnsanların çoğunluğu, depremden evvel çok sarsıcı bir travmayla karşı karşıya kalmadıkları için, dünyayı güvenli bir yer olarak algılarlar. Bu güven, ömür boyu yavaş yavaş inşa edildiğinden, ortaya çıkan ani değişime aynı hızla uyum gösterebilmek insan psikolojisi adına oldukça güçtür. Yaşamın paylaşıldığı insanlara ya da olgulara dair geçmişteki anılarla, depremin yarattığı, kayba dayalı yeni gerçeklik, bilinçte birbiriyle çelişen farklı duygu durumları yaratır.
Deprem Sonrası Psikolojik Sağlığımızı Korumak İçin Neler Yapabiliriz?
Yaşanılan duyguları, düşünceleri bastırmak yerine çevrenizdeki kişilerle paylaşabilirsiniz. Enerji düzeyinizde azalmalar olacağı için beslenmenize ve uykunuza dikkat etmeniz gerekmektedir. Çocuklarınızın duygu ve düşüncelerini rahat bir biçimde ifade edebilmelerine yardımcı olmalısınız. Yaş düzeyine göre yaşamış olduğu afeti anlatabilirsiniz. Duygularının ve düşüncelerinin normal olduğunu belirtebilirsiniz. Biraz daha fazla ilgi, sevgi ve şefkat göstererek çocuğunuzun kendini güvende hissetmesini sağlayabilirsiniz. Depremden dolaylı olarak etkilendiyseniz, özellikle çocuklarınızı ve kendinizi devamlı haberlere maruz bırakmamalısınız. Korku, endişe ve üzüntünüzü mümkün olduğunca çocuklarınıza belli etmemeye çalışmalısınız. Her şartta yapılması gereken, ilk yaraların sarılmasından sonra yaşanan olumsuz durumun kabul edilmesi, yaşamın yeniden adlandırılması ve kalınan yerden yaşamsal sorumluluklara devam edilebilmesidir.