Bu yıl Tarımsal Eğitim Öğretimin 179. yıldönümüdür. Bu nedenle de ülkemizde 10 Ocak tarihini içine alan hafta bu yıl için 8-14 Ocak haftası da tarım haftası olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde ilk tarımsal eğitim-öğretim faaliyetleri, Osmanlı İmparatorluğu Tanzimat döneminde 10 Ocak 1846 tarihinde İstanbul da bugünkü adı ile Yeşilköy semtinde bulunan Ayamama Çiftliğinde Kurulan Mekteb-i Zirai Şahane ile başlamış ve bu tarihten itibaren 10 Ocak gününü kapsayan hafta ülkemizde Tarım Haftası olarak kutlanmaktadır.
1927 yılında çıkartılan 1109 sayılı kanunla çağdaş anlamda tarımsal yüksek öğretimin temeli atılmış ve 1930 yılında Ankara Yüksek Ziraat Mektebi açılmıştır. 1955 yılına kadar Ankara Üniversitesine bağlı sadece bir tane Ziraat Fakültesi vardı.1955 yılında kurulan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesini, 1957 de Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve 1967 de Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinin kurulması izledi.
179 yıl önce başlayan tarımsal eğitim-öğretim faaliyetleri bugün 48’i devlet,3’ü özel olmak üzere 51 adet ülkemizde tarımsal üretim düzeyini ve verimliliğini önemli ölçüde artmasını sağlayan Ziraat Fakülteleri ile devam etmektedir. Bu fakülteler bugüne kadar yaklaşık 100 bin civarında Ziraat Mühendisi yetiştirmiştir. Öğretimde 179 yıllık köklü bir tarihsel geçmişe sahip bir meslek gurubu olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
Neolitik dönemden bu güne şekil değiştirerek devam eden tarımsal üretim, bu gün dünya da en önemli ticari sektör, en önemli üretim dalı, istihdam dalı olmuştur. Artık bütün dünya ülkeleri tarımsal üretime, üretim kaynaklarına bir başka önem veriyor. Çünkü tarımsal üretimin temel amacı olan gıda üretimi dünyada stratejik sektör olma özelliğini her geçen gün öne çıkarmaktadır.
Artık dünyada gelişmişliğin göstergesi dengeli, sağlıklı, kendine yeter gıda üretme ve üretim alanına sahip çıkma temeline dayandırılmaktadır. Böyle bir potansiyele evvelden beri sahip ülkemizde mevcut potansiyellerimizin sürdürülmesi, insanlarımızın sağlıklı ve yeterli gıda ile beslenmesi, için vazgeçilmez sektör özelliğini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Bu düşüncelerin hayata geçirilmesinde ise iyi yetişmiş eğitimli, akademik kadronun bulunması vazgeçilmezdir.
Yine bilimsel bir gerçek; geleneksel yetiştiricilik usullerinden modern yetiştiricilik tekniklerine doğru hızla ilerlemektedir. Çünkü geçmişte sadece geçimlik olarak yapılan tarım son dönemlerde işletmecilik temelinde iktisadi kuruluşlar olarak faaliyetlerini sürdürmekte ve buna mecburdur. Bunun da en büyük ihtiyacı iyi yetişmiş teknik eleman açığının bulunmamasıdır. Eğitim kurumlarımızın da günün teknikleri ile donatılmış, teknoloji ışığında teknik eleman, mühendis yetiştiren kurumlar olması gerekmektedir.
Biliyorsunuz tarımsal üretimin başlangıcı ve yoğunlaşması aynı zamanda uygarlaşma sürecinin de başlangıcıdır.
Tarımsal üretimin çok uzun yıllara dayanan geçmişine rağmen, yaşanan tüm teknolojik ilerlemelere ve üretim tekniklerindeki gelişmelere rağmen açlık ve beslenme sorunu insanlığın en önemli sorunlarından biri olarak çağımızda da güncelliğini korumaktadır.
Tarımsal üretime duyulan sürekli ve büyüyen bu ihtiyaç, bu alanda eğitim ve öğrenim faaliyetlerinin, akademik çalışmaların, araştırma geliştirme faaliyetlerinin önemini de katbekat artırıyor.
Bugünkü etkinlik Türkiye’deki tarımsal öğrenimin köklü bir geçmişe dayandığının altını çiziyor.
Bir eğitim geleneği yaratabilmenin, bu geleneği koruyup sürdürebilmenin önemini vurguluyor.
Fakat, ne yazık ki ülkemiz köklü kurumları koruyup sürdürebilmek konusunda pek başarılı değil.
Kurumlarımızı köklerinden koparmak, gelenekleri ortadan kaldırmak, kurumsal hafızayı yok etmek sistematik bir devlet politikası haline geldi.
Eğitim kurumları da bu yok edici politikadan payını alıyor.
Üniversiteler uzun zamandan bu yana kendi kurumsal geleneklerine değil, iktidarın önceliklerine göre işliyor.
Üniversitelerimiz, senatolar, fakülte kurulları, bölüm kurulları aracılığıyla değil, yukarıdan aşağıya atamayla belirlenen kişiler aracılığıyla yönetiliyor.
Bu durum sadece üniversitelerimizin akademik zenginliklerinin törpülenmesine değil, aynı zamanda kurumsal olarak yozlaşmalarına da neden oluyor.
Bugünkü etkinliğimiz bu yozlaşmaya, çürümeye dikkat çekilmesi, tarımsal yüksek öğrenimin bilimsel demokratik zeminlerde ilerleyebilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Bugün her ne kadar tarımsal öğretimin 179. Yılını kutluyor olsak da ne yazık ki ülkemizdeki ziraat fakültelerinde verilen eğitim ve öğretim, 179 yıllık bilgi birikimini ve teknik gelişmeyi yansıtmamaktadır.
Bunun en büyük nedeni, plansız ve kontrolsüz biçimde artan fakülte, program ve öğrenci sayısıdır.
Türkiye’nin yükseköğretim altyapısı, toplumsal örgütlenmesi, sınai ve zirai yapısı bu kontrolsüz genişlemeyi nitelikli ve üretken bir güce dönüştürmekten çok uzaktır.
AKP hükümetleri döneminde çoğunlukla seçim yatırımı olarak hayata geçirilen “Her İle Bir Üniversite” projesi ile ülkemizdeki yükseköğretimin en önemli problemlerinden biri olan “eğitim kalitesi ve standardı” sorununu daha da yaygınlaştırılmış, üniversiteler arası uçurumlar giderek derinleşmiştir.
Üniversitelerin ve öğrencilerin sayısı arttıkça, özellikle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı gibi teknik bölümler için gerekli alt yapı, laboratuvar ve uygulama sistemleri açığı daha da büyümüştür.
Hepimizin bildiği gibi, ülkemizde , ülke ihtiyaçlarıyla, tarım ve sanayi politikalarıyla bağdaşmayan yükseköğretim planlaması nedeniyle üniversite mezunları işsizliğe mahkum edilmiş durumdadır.
Aralarında çok sayıda ziraat mühendisin de bulunduğu yüzbinlerce mühendis, mimar ve şehir plancısı, mezun olduğu alan dışında çalışmak zorunda kalmakta, yüzbinlerce mezun ise hiç iş bulamamaktadır.
Genç işsizliği, özellikle de eğitimli genç işsizliği ülkemizin en önemli sorunların birisi haline geldi. Bugün 1 milyonun üzerinde üniversite mezunu işsiz gencimiz bulunuyor.
İş bulabilenler ise vasıflarının çok altında, kendi eğitim aldıkları alanın dışında iş bulabiliyor.
Ziraat Fakültesi mezunları söz konusu olduğunda bu tablo çok daha ağırlaşıyor.
Bu konuda yapılması gereken gayet açıktır.
Yükseköğretimin problemleri ile mezunların problemleri bir arada düşünülmelidir.
Tarım ve sanayi politikaları ile uyumlu bir yükseköğretim politikası geliştirilmelidir.
Bu vesile ile özünde tarımsal eğitim öğretimi barındıran, temelde tarımın topraktan sofraya kadar her aşamasını içine alan Zirai Eğitim yıl dönümü ve Tarım Haftasının, hayatını tarımla sağlayan direk veya dolaylı olarak tarımla ilgili herkese hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Bu vesile ile ülkemiz tarımına hizmet etmiş tüm meslektaşlarımızdan hayatta olanları saygı ile aramızdan ayrılanları da rahmetle anıyor ve 179 yıl boyunca tarım öğretimine emeği geçen tüm hocalarımıza şükranlarımızı sunuyorum.
Açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu, sağlıklı, savaşsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Abdullah Berk AKKAŞ
Ziraat Yüksek Mühendisi
1927 yılında çıkartılan 1109 sayılı kanunla çağdaş anlamda tarımsal yüksek öğretimin temeli atılmış ve 1930 yılında Ankara Yüksek Ziraat Mektebi açılmıştır. 1955 yılına kadar Ankara Üniversitesine bağlı sadece bir tane Ziraat Fakültesi vardı.1955 yılında kurulan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesini, 1957 de Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve 1967 de Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinin kurulması izledi.
179 yıl önce başlayan tarımsal eğitim-öğretim faaliyetleri bugün 48’i devlet,3’ü özel olmak üzere 51 adet ülkemizde tarımsal üretim düzeyini ve verimliliğini önemli ölçüde artmasını sağlayan Ziraat Fakülteleri ile devam etmektedir. Bu fakülteler bugüne kadar yaklaşık 100 bin civarında Ziraat Mühendisi yetiştirmiştir. Öğretimde 179 yıllık köklü bir tarihsel geçmişe sahip bir meslek gurubu olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
Neolitik dönemden bu güne şekil değiştirerek devam eden tarımsal üretim, bu gün dünya da en önemli ticari sektör, en önemli üretim dalı, istihdam dalı olmuştur. Artık bütün dünya ülkeleri tarımsal üretime, üretim kaynaklarına bir başka önem veriyor. Çünkü tarımsal üretimin temel amacı olan gıda üretimi dünyada stratejik sektör olma özelliğini her geçen gün öne çıkarmaktadır.
Artık dünyada gelişmişliğin göstergesi dengeli, sağlıklı, kendine yeter gıda üretme ve üretim alanına sahip çıkma temeline dayandırılmaktadır. Böyle bir potansiyele evvelden beri sahip ülkemizde mevcut potansiyellerimizin sürdürülmesi, insanlarımızın sağlıklı ve yeterli gıda ile beslenmesi, için vazgeçilmez sektör özelliğini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Bu düşüncelerin hayata geçirilmesinde ise iyi yetişmiş eğitimli, akademik kadronun bulunması vazgeçilmezdir.
Yine bilimsel bir gerçek; geleneksel yetiştiricilik usullerinden modern yetiştiricilik tekniklerine doğru hızla ilerlemektedir. Çünkü geçmişte sadece geçimlik olarak yapılan tarım son dönemlerde işletmecilik temelinde iktisadi kuruluşlar olarak faaliyetlerini sürdürmekte ve buna mecburdur. Bunun da en büyük ihtiyacı iyi yetişmiş teknik eleman açığının bulunmamasıdır. Eğitim kurumlarımızın da günün teknikleri ile donatılmış, teknoloji ışığında teknik eleman, mühendis yetiştiren kurumlar olması gerekmektedir.
Biliyorsunuz tarımsal üretimin başlangıcı ve yoğunlaşması aynı zamanda uygarlaşma sürecinin de başlangıcıdır.
Tarımsal üretimin çok uzun yıllara dayanan geçmişine rağmen, yaşanan tüm teknolojik ilerlemelere ve üretim tekniklerindeki gelişmelere rağmen açlık ve beslenme sorunu insanlığın en önemli sorunlarından biri olarak çağımızda da güncelliğini korumaktadır.
Tarımsal üretime duyulan sürekli ve büyüyen bu ihtiyaç, bu alanda eğitim ve öğrenim faaliyetlerinin, akademik çalışmaların, araştırma geliştirme faaliyetlerinin önemini de katbekat artırıyor.
Bugünkü etkinlik Türkiye’deki tarımsal öğrenimin köklü bir geçmişe dayandığının altını çiziyor.
Bir eğitim geleneği yaratabilmenin, bu geleneği koruyup sürdürebilmenin önemini vurguluyor.
Fakat, ne yazık ki ülkemiz köklü kurumları koruyup sürdürebilmek konusunda pek başarılı değil.
Kurumlarımızı köklerinden koparmak, gelenekleri ortadan kaldırmak, kurumsal hafızayı yok etmek sistematik bir devlet politikası haline geldi.
Eğitim kurumları da bu yok edici politikadan payını alıyor.
Üniversiteler uzun zamandan bu yana kendi kurumsal geleneklerine değil, iktidarın önceliklerine göre işliyor.
Üniversitelerimiz, senatolar, fakülte kurulları, bölüm kurulları aracılığıyla değil, yukarıdan aşağıya atamayla belirlenen kişiler aracılığıyla yönetiliyor.
Bu durum sadece üniversitelerimizin akademik zenginliklerinin törpülenmesine değil, aynı zamanda kurumsal olarak yozlaşmalarına da neden oluyor.
Bugünkü etkinliğimiz bu yozlaşmaya, çürümeye dikkat çekilmesi, tarımsal yüksek öğrenimin bilimsel demokratik zeminlerde ilerleyebilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Bugün her ne kadar tarımsal öğretimin 179. Yılını kutluyor olsak da ne yazık ki ülkemizdeki ziraat fakültelerinde verilen eğitim ve öğretim, 179 yıllık bilgi birikimini ve teknik gelişmeyi yansıtmamaktadır.
Bunun en büyük nedeni, plansız ve kontrolsüz biçimde artan fakülte, program ve öğrenci sayısıdır.
Türkiye’nin yükseköğretim altyapısı, toplumsal örgütlenmesi, sınai ve zirai yapısı bu kontrolsüz genişlemeyi nitelikli ve üretken bir güce dönüştürmekten çok uzaktır.
AKP hükümetleri döneminde çoğunlukla seçim yatırımı olarak hayata geçirilen “Her İle Bir Üniversite” projesi ile ülkemizdeki yükseköğretimin en önemli problemlerinden biri olan “eğitim kalitesi ve standardı” sorununu daha da yaygınlaştırılmış, üniversiteler arası uçurumlar giderek derinleşmiştir.
Üniversitelerin ve öğrencilerin sayısı arttıkça, özellikle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı gibi teknik bölümler için gerekli alt yapı, laboratuvar ve uygulama sistemleri açığı daha da büyümüştür.
Hepimizin bildiği gibi, ülkemizde , ülke ihtiyaçlarıyla, tarım ve sanayi politikalarıyla bağdaşmayan yükseköğretim planlaması nedeniyle üniversite mezunları işsizliğe mahkum edilmiş durumdadır.
Aralarında çok sayıda ziraat mühendisin de bulunduğu yüzbinlerce mühendis, mimar ve şehir plancısı, mezun olduğu alan dışında çalışmak zorunda kalmakta, yüzbinlerce mezun ise hiç iş bulamamaktadır.
Genç işsizliği, özellikle de eğitimli genç işsizliği ülkemizin en önemli sorunların birisi haline geldi. Bugün 1 milyonun üzerinde üniversite mezunu işsiz gencimiz bulunuyor.
İş bulabilenler ise vasıflarının çok altında, kendi eğitim aldıkları alanın dışında iş bulabiliyor.
Ziraat Fakültesi mezunları söz konusu olduğunda bu tablo çok daha ağırlaşıyor.
Bu konuda yapılması gereken gayet açıktır.
Yükseköğretimin problemleri ile mezunların problemleri bir arada düşünülmelidir.
Tarım ve sanayi politikaları ile uyumlu bir yükseköğretim politikası geliştirilmelidir.
Bu vesile ile özünde tarımsal eğitim öğretimi barındıran, temelde tarımın topraktan sofraya kadar her aşamasını içine alan Zirai Eğitim yıl dönümü ve Tarım Haftasının, hayatını tarımla sağlayan direk veya dolaylı olarak tarımla ilgili herkese hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Bu vesile ile ülkemiz tarımına hizmet etmiş tüm meslektaşlarımızdan hayatta olanları saygı ile aramızdan ayrılanları da rahmetle anıyor ve 179 yıl boyunca tarım öğretimine emeği geçen tüm hocalarımıza şükranlarımızı sunuyorum.
Açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu, sağlıklı, savaşsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Abdullah Berk AKKAŞ
Ziraat Yüksek Mühendisi