Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nasıl başladı?Kırım'ın Ukrayna'da 2014’teki Meydan darbesi sonrasında 16 Mart'ta düzenlenen referandumun sonucu olarak 18 Mart'ta yeniden birleşme anlaşmasını imzalayarak Rusya Federasyonu'na katılmasının yolu, Ukrayna'daki ‘çağdaş Naziler' yüzünden açıldı. Kırım'ın Ukrayna içinde bulunduğu 1954 sonrasında da hep unutulmuş bir bölge oldu. 2014 olaylarına giden süreçte Kırım halkında büyük bir bezginlik bulunuyordu. Ekonomik, siyasi ve inanç bağlamında baskılanma; Kiev'deki Neonazi hareketlerinin kopmayla sonuçlanan süreci tetikledi. Neticesinde de 2014'te Ukrayna'da "maydan olayları" hasıl oldu. Bununla beraber de bölgede çok ciddi bir iç karışıklıklar baş gösterdi. 22 Şubat'ta başlayan süreç dahilinde hiç de masum olmayan silahlı radikaller (bildiğimiz çağdaş Naziler) tamamen tedhişçi bir politikalara yöneldiler. Ve olayları ne yazık ki, sadece Kırım'a değil Ukrayna'nın birçok bölgesine taşıdılar hatta Odessa'daki insanların diri diri yakıldığı katliama varacak kadar dahi ileri gidebildiler. O dönem içerisinde Ukrayna ve Kırım'da yaşanan bu hadiseler, maalesef bizim medyamızda çok yer bulmadı ve anlatılmadı. Kırım'ın nüfus oranına baktığımız vakit yüzde 67'sini Ruslar oluşturur, ikinci sırada Ukraynalılar vardır, üçüncü sırada da Kırım tatarları yer alır. Bu dönem içerisinde aslında Kırım hep unutulmuş ve ötelenmiş bir bölgeydi ve bölgenin kamu kaynaklarından elde edilen gelirden sadece Ukraynalı oligarklar istifade edebiliyordu. Bu rantlada hep aşırıcı Neo- Naziciler beslendi büyütüldü. Donbass'taki büyük hadiselerin finansörü de buradan elde edilen rantın paydaşlarıdır. Buna karşın Halk da ise müthiş bir bezginlik hasıl olmuştu. Ayrıca muazzam ölçüde hem ekonomik anlamda hem de siyasal anlamda baskılanmalar yaşanıyordu. Soydaşlarımıza, İnanç hürriyeti anlamında da ciddi sorunlar yaşatılıyordu. Türkiye'de de özlelikle son dönemde gelişen konjonktür bizim bu konudaki hassasiyetlerimizi arttırsada iş Ukrayna'nın geçmiş dönem uygulamalarına gelince orada yaşananlar hep gözardı edildi. Mesela çok bilinen bir durum değildir ama Kırım'da Ukrayna'nın hükümranlığı süresince; irili ufaklı 500'e yakın küçük medrese, cami ya yıkıldı ya da kapandı. Had safhada istihdam problemi vardı. Ukraynalıların dışındaki diğer etnik yapılar eşit yurttaş olmanın avantajını yaşayamıyordu. Kimse, Devletin olanaklarından eşit düzeyde istifade edemiyordu. Şimdi, Kırım'ın Rusya Federasyonu Devleti'ne katılımı ve beraberinde getirdiği bölgesel etkilerini düşündüğümde aklıma; Jean-Jacques Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi adlı yapıtındaki şu tespiti geliyor! Rousseau şöyle söylüyordu: "Üyelerinden her birinin canını, malını bütün olarak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyurduğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun." İşte, toplum sözleşmesinin çözüm yolunu bulduğu ana sorun budur. Bu veciz söz sosyolojik etkileriyle ele alınan Kırım'ın tam da bugününün ve dününün vardığı müspet duruma net olarak işaret eder ve yaşanan hadiseleri kendi dinamiğinde tanımlar. Kırıma birçok kez ziyarette bulunan biri olarak, Kırım toplumunun tüm kesitlerinden insanlarla görüşme ve katılımından sonraki durumu değerlendirme imkanına sahip oldum. Gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim: Birleşmeden önce Ukrayna'nın hükümranlığı içinde geçen 20 küsür yılda Tatar soydaşlarımız da dahil olmak üzere tüm etnisyeler geçen bu yönetim sürecinde sürekli olarak ötelenmiş ve yok sayılmıştır. Bu tespiti rahatlıkla farklı etnik yapıların tamamına teşmil ederek söyleyebiliriz. Kırım'ın ötekileri olan etnik yapılar, hiçbir vakit eşit yurttaş olmanın statüsüne ve sağladığı olanaklara ne yazık ki asla sahip olamamıştır. Peki o halde yurttaş nedir diye yüksek sesle sorduğumuzda bu soruyu yine Rousseau'dan bir alıntıyla yanıtlayabiliriz. Roussea'ya göre: "Kamusal varlığı oluşturan ortaklar, bir araya gelince halk; ancak tek tek egemen yetkenin katılımcı sıfatıyla yurttaş, devletin yasasına tabi olarak ta uyruk olarak adlandırırlar." Yani özetle 2014 referandumundan önceki Kırım'ın fiili yönetiminde Ukraynalı Oligarklar ve Ukraynalı elitisler dışında tüm toplumsal yapılar; Ukrayna Devleti için belki halk, belki uyruk olmuştur. Fakat hiçbir vakit yurttaş olamamıştır. Yani bölgesel gelirlerden hak ettiği payı alamamış, idarede söz sahibi olamamış, kamu kaynaklarından istifade edememiş kamunun İstihdam olanaklarının sürekli dışında tutulmuş serbest ticaret ve rekabet ortamının sağladığı fırsatların her daim dışına itilmişlerdir. Oysa şimdi yukarıda, saydığım bu sosyolojik defektlerin dışında kendisini bir devlete ait sayabilen, devletin onun da olduğu hissiyatının oluşturulduğu idari ve yasal düzenlemeler Kırım'da yaşayan tüm insanlar için yeniden ve özenle tesis edilmiştir. Şimdi bugün emperyal egemenlerin bölgeye yönelik oluşturdukları fesat ve tezvirat bölgede oluşturulan bu dengeleri yeniden bozmak ve eski kaotik ortama geri dönmek içindir. Amaçları her zaman olduğu gibi gerçeğe ulaşmak değil yalanı ve yanlışı gerçeğe benzetmeye çalışmaktır. Kırım'ın şu anki halinden memnun olmayıp Kırım'a dair tarihi sorumluluğu sadece kendilerinin taşıdığını iddia eden firari "Kırım Tatar Meclisi" gibi yapılar da var elbette. Bu yapıları da biz aslında Türkiye'nin yakın siyaset tarihinden çok iyi tanıyoruz. Bir şekilde FETÖ’nün Siyasi devresi olan mezkur grup. Tarihsel dönem arkadaşlıklarını Ukrayna da beraber faaliyet göstererek taçlandırmışlardır. Şu an Ukrayna'dan Kırım'daki şiddet temelli hareketleri destekleyenler ya da bunu ajite edenlerde aynı yapılardır. Kendi hegemonyaları için yıllarca istismar ettikleri bölge halkını ve soydaşlarımızı, şimdi de bu amaçla farklı biçimde mağdur kisvesiyle aldatmaya cidal ediyorlar. Kırım'daki nüfusun ezici çoğunluğunu zaten Ruslar oluşturuyordu. Bölgenin de insanları kendisini Rusya'ya ait olarak gördüğünü belirtmeden geçemeyeceğim. Ayrıca Batının, Kırımlıların demokratik iradesi gereği kendi kaderini tayin hakkını tanımak yerine aksi bir tutum takınmasında emperyal heveslerin yattığını da unutmayalım. Zira Batı medyasının da gelişmelere yönelik büyük dezenformasyon yürütmesi ancak bu sebepledir. "Kırım'ın Türkiye'deki eş düşümü tamamen Hatay'dır. Nasıl ki 1939 yılında kendi öz iradesiyle Türkiye'ye dahil olmuştur. Aynı şekilde Kırım da 16 Mart 2014'te yüzde 98 ile oraya dahil oldu. Oradaki insanlar kendilerini Rus vatandaşı olarak görüyorlardı zaten onun öncesinde de. Bütün ticari diyalogları Rusya üzerinden yürütülüyordu. Krasnodar üzerinden yürütülüyordu, Kerç'in karşısındaki liman üzerinden yürütülüyordu. Kırım, Rusya oraya gelene kadar kimsenin aklından geçen bir yer değildi. Ukrayna'da Ötekileştirilmiş bölgeydi, uzak bir coğrafyaydı. Günümüzde Amerika'nın da özellikle üzerinde itina ile durduğu bu self determinasyon prensiplerinden; Yani toplumların kendi kader hakkını tayininden bahsediyorsak. Oradaki insanların Demokratik bir irade gösterildiğini, iradelerinin de bu şekilde tecelli ettiğini kabul etmek zorundayız. Ancak egemenlerin işlerine gelince kabul edip işlerine gelince yok saydıkları Uluslarası hukukun temel değerlerinin yadsınmasında ve Kırım'la ilgili gelişmelerin dünyaya yanlış yansıtılmasının arkasında bölgenin jeostratejik önemi yatıyor. Hepimizin bildiği uluslararası emperyal aktörlerin, Kırım'ın Rusya Federasyonun bağlanmasından duydukları rahatsızlığın temel nedeni; Yaşanan siyasal ve idari değişme değil, daha farklı bir şeydir. İşin öznesinde. Kırım yeni dünyanın ticaretine belki de başkentlik yapacak olması yer alıyor. Uzak Asya ve aynı zamanda Rusya'nın dünyaya açılan ticaret kapısı. Kırım aslında Chicago-Hamburg hattının alternatiftir. Yani hep bahsedilen konu vardır ya yeni ticaret güzergahı ya da çağdaş ipek yolu. İşte onun ana terminalidir Kırım. Sovyetler döneminde Paulus'un Stalingrad'ı işgal ettiği andan itibaren Kırım bu şekilde jeostratejik öneme sahip olmuştur. O dönem içerisinde Sovyet ekonomi politiği işletildiği için Emperyal Egemenler, bükünki gibi çok fazla hadisenin üzerinde durmadılar. Ne zamanki, dünya ticaretinin aksı Asya dinamiğine kaydı. Kırım işte o andan itibaren önem arz etmeye başladı. Bölgeye çok ciddi bir maliyetle yapılan Kerç Köprüsü, Azov denizinin iki yakasını birbirine bağladığı gibi reel anlamda karşılığı olan ticaret köprüsü kavramına metafor olarak da ayrı bir mana kazandırmıştır. Köprü yarımadayı sadece Rusya'nın karasına bağlamıyor beraberinde Uzak Asya'nın bu endüstri ve sanayi devi olan ülkeleri de Karadeniz üzerinden Dünya piyasalarıyla buluşturuyor. Hal böyleyken, Kırım'ın Rusya Federasyonu'na katılmasına karşı tavır almak Türkiye'nin çıkarına hizmet etmez. Bu konuda bizim tavır almamız tamamen kendi çıkarlarımıza aykırı bir durum. Çünkü Karadeniz bir ticaret gölü olacak, yani 200 milyar dolarlık bir bütçenin döndüğü yerden bahsediyorum. Bunun gölgesi bile bizim ülkemize yeter. Türkiye'nin tam bağımsız ekonomik atılıma girebilmesi için ABD yanlısı politika gütme hatasından dönmeli ve ekonomik çıkarları için yönünü Kırım'a çevirmelidir. Bu durum Türkiye'deki yaşanan ekonomik darboğazın aşılmasına da katkı sağlayacaktır. Çok kısa bir zaman içerisinde Karadeniz ticaret gölüne dönüşecek. Türkiye suyun karşı tarafında olarak paydaş olabilirken, buna seyirci kalması aslında kendi ekonomik retoriğimiz açısından da doğru bir yöntem gelmiyor bana. NATO ya da Amerika'nın bu konudaki hassasiyeti Ukrayna ile ilgili değil, temelinde kendi ekonomik çıkarlarıyla ilgili. Yani oluşan bir dünya ticaretinin güzergahının Karadeniz'de inkişaf etmesi haliyle Egemenlerin çok işine gelmiyor. Çünkü Dünya Ticaret Yollarının arkı değişirse, paranın da dolaşım güzergahı yer değiştirecektir. İşte bu sebepten Amerika Temsilciler Meclisi'nde iki tane senatör ciddi ciddi biz Kırım Köprüsü'nü bombalayalım diye tartıştı. Bu savaş da Ukrayna, Demokrasiyi savunan tarafta mı? Ukrayna'nın diplomasi tarifi aklıma şunu getiriyor!
Siyaset, kansız savaştır. Savaş, kanlı siyasettir. | Mao Ze-Dung ABD ve NATO Sovyetler Birliğinin çözülüşünden sonra Dünya’da Ulusların özgürlüğü için mi çaba sarfetiyor? Hukukun üstünde olan şey, insanlık tarihinin hukuk gibi bir kavramı oluşturan kültürel birikimi ve etik değerlerle bezenmiş ortak vicdanıdır. ABD ile ÇİN arasında devam eden Tayvan gerilimi, Rusya’ya karşı bir hamle olarak değerlendirilebilir mi? Çin ve ABD arasında yaşanan çatışma Kapitalizmin ideolojik sarhoşluğudur. Rusya-Kırım-Türkiye Vakfı olarak ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz? Yanılsama ve Gerçeklik arasındaki tarihi perspektifin istikametini çiziyoruz. Özgür Hüseyin Akış
Siyaset, kansız savaştır. Savaş, kanlı siyasettir. | Mao Ze-Dung ABD ve NATO Sovyetler Birliğinin çözülüşünden sonra Dünya’da Ulusların özgürlüğü için mi çaba sarfetiyor? Hukukun üstünde olan şey, insanlık tarihinin hukuk gibi bir kavramı oluşturan kültürel birikimi ve etik değerlerle bezenmiş ortak vicdanıdır. ABD ile ÇİN arasında devam eden Tayvan gerilimi, Rusya’ya karşı bir hamle olarak değerlendirilebilir mi? Çin ve ABD arasında yaşanan çatışma Kapitalizmin ideolojik sarhoşluğudur. Rusya-Kırım-Türkiye Vakfı olarak ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz? Yanılsama ve Gerçeklik arasındaki tarihi perspektifin istikametini çiziyoruz. Özgür Hüseyin Akış