Tecavüz ve cinayetler artık sıradanlaştı. Adalet ve hukukun adım adım yok edildiği ülkemiz tam bir suç platosuna dönüştü. Toplumsal bir yozlaşma yaşıyoruz.
İktidar erki, ekonomik, fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayarak ısrarla bu düzeni sürdürmeyi hedefliyor. Hak arayışlarının insanlık dışı yöntemlerle bastırılması, cezaevlerinin muhaliflerle doldurulması, kayyum atamaları bu yüzdendir.
Cezasızlık politikası izlenerek şiddet teşvik ediliyor.
Bu şiddeti besleyen ortam, en çok kadınları ve çocukları vuruyor. Erkekler öldürüyor, tecavüz ediyor, saldırıyor, işkence ediyor.
Ölümler artık bir cins kırımına dönüştü. Her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor, binlercesine saldırılıyor, tacize ve tecavüze uğruyor.
Her üç kadından biri, fiziki veya psikolojik şiddetle yüz yüze geliyor..
Kadını ve çocuğu korumaya yönelik mekanizmalar özellikle işletilmiyor. Kazanılmış haklar geri alınıyor.
Geçtiğimiz yıl, çocuklara yönelik istismar suçlarını içeren 40 bini aşkın dosya hazırlandı.
Son 8 yıldır kaç kadının, kaç çocuğun kaybolduğu bilinmiyor. Çünkü TÜİK yayınlamıyor bu verileri..
Ama TÜİK verilerine göre; geçtiğimiz yıl yaşları 15-17 arasındaki 6 bin 505, 15 yaş altındaki 130 kız çocuğu doğum yaptı. Bu bir utanç tablosudur.
25 Kasım’ın ‘’Kadına Yönelik Şiddet ile Uluslararası Mücadele Günü’’ haline gelmesinin simge isimlerinden Maria Mirabel’in dediği gibi;
‘’Belli ki; bu çürümüş düzen içinde biz kadınlara ve çocuklara en yakın şey baskı ve ölümdür. Bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.’’
Anıları önünde saygı eğilirken, bizler de bu çürümüş sistemin sürdürülmesine izin vermeyeceğiz.
Eşitsizliğe, ayrımcılığa, şiddete, ırkçılığa, baskı ve her türlü şiddete karşı birlikte direneceğiz ve direne direne kazanacağız.
İktidar erki, ekonomik, fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayarak ısrarla bu düzeni sürdürmeyi hedefliyor. Hak arayışlarının insanlık dışı yöntemlerle bastırılması, cezaevlerinin muhaliflerle doldurulması, kayyum atamaları bu yüzdendir.
Cezasızlık politikası izlenerek şiddet teşvik ediliyor.
Bu şiddeti besleyen ortam, en çok kadınları ve çocukları vuruyor. Erkekler öldürüyor, tecavüz ediyor, saldırıyor, işkence ediyor.
Ölümler artık bir cins kırımına dönüştü. Her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor, binlercesine saldırılıyor, tacize ve tecavüze uğruyor.
Her üç kadından biri, fiziki veya psikolojik şiddetle yüz yüze geliyor..
Kadını ve çocuğu korumaya yönelik mekanizmalar özellikle işletilmiyor. Kazanılmış haklar geri alınıyor.
Geçtiğimiz yıl, çocuklara yönelik istismar suçlarını içeren 40 bini aşkın dosya hazırlandı.
Son 8 yıldır kaç kadının, kaç çocuğun kaybolduğu bilinmiyor. Çünkü TÜİK yayınlamıyor bu verileri..
Ama TÜİK verilerine göre; geçtiğimiz yıl yaşları 15-17 arasındaki 6 bin 505, 15 yaş altındaki 130 kız çocuğu doğum yaptı. Bu bir utanç tablosudur.
25 Kasım’ın ‘’Kadına Yönelik Şiddet ile Uluslararası Mücadele Günü’’ haline gelmesinin simge isimlerinden Maria Mirabel’in dediği gibi;
‘’Belli ki; bu çürümüş düzen içinde biz kadınlara ve çocuklara en yakın şey baskı ve ölümdür. Bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.’’
Anıları önünde saygı eğilirken, bizler de bu çürümüş sistemin sürdürülmesine izin vermeyeceğiz.
Eşitsizliğe, ayrımcılığa, şiddete, ırkçılığa, baskı ve her türlü şiddete karşı birlikte direneceğiz ve direne direne kazanacağız.