Gazeteci Merdan Yanardağ’ın Tele 1 televizyonunda Aleviler hakkında sarf ettiği ifadelerin yarattığı toplumsal tartışma sosyolojik ve siyasal bir perspektiften ele alınmalı. Tartışma, yalnızca bireysel bir açıklamanın sınırlarını aşarak, Türkiye’deki kimlik politikaları, temsiliyet sorunu ve medyanın söylem üretimindeki rolünü yeniden gündeme taşımıştır. Alevi toplumunun tarihsel olarak maruz kaldığı dışlanma pratikleri, medyanın kimlikler üzerindeki söylemsel etkisi; acilen eşit yurttaşlık temelinde çözülmelidir.
Alevilik, medya, temsiliyet, kimlik politikaları, eşit yurttaşlık
Türkiye’nin toplumsal dokusu, tarih boyunca etnik, dini ve kültürel çeşitliliğin birlikteliği üzerine kuruludur. Ancak modern ulus-devlet süreci, bu çeşitliliği çoğunlukla tekçi kimlik politikaları üzerinden sınırlandırmıştır. Alevilik, bu süreçte hem dini hem de kültürel açıdan dışlanmış, çoğu zaman resmi politikalar ve kamusal söylem tarafından görmezden gelinmiştir
Merdan Yanardağ’ın Tele 1 ekranlarında Alevilere ilişkin yaptığı değerlendirmeler, Alevi kurum ve toplulukları içinde sert tartışmalara yol açmıştır. Bu olay, yalnızca bir medya polemiği değil, aynı zamanda Türkiye’deki temsiliyet krizinin bir göstergesidir.
Temsiliyet sorunu ve kimlik politikaları
Kimlik çalışmalarında temsiliyet, öznelerin kendilerini tanımlama hakkı ve bu tanımların kamusal alanda nasıl karşılık bulduğuyla ilgilidir.
Alevilerin kendi kurumlarında, kendi sesleriyle değil, dışarıdan aktörlerin tanımlarıyla gündeme gelmesiyle sürekli çözümsüzlük yaratmakta. Yanardağ’ın söylemi de bu bağlamda Alevi kurumları içinde tartışma değil, “dışarıdan konuşma” olarak algılanmış ve eleştirildi kanısındayım.
Bu durum, kimlik politikalarının özünde yatan bir ikilemi ortaya çıkarır: Kimliklerin tanınması (recognition) yalnızca varlığın kabulüyle değil, aynı zamanda kendi tanımlama süreçlerinin meşru görülmesiyle mümkündür (Taylor, 1994).
Medya ve kamusal söylemler
Türkiye’de medya, özellikle televizyon, sıklıkla polemik üretme, gündem belirleme ve reyting alma işleviyle işlemektedir. Bu durum, inanç ve kimlik konularında söylemlerin polemik konusu yapılmasına ve sertleşmesine yol açmaktadır.
Yanardağ’ın açıklamaları, akademik bir panelde farklı yankı bulabilecekken, geniş kitlelere ulaşan bir televizyon programında, Alevi toplumunda kırılma yaratmıştır. Burada sorun, yalnızca bireysel bir beyan değil, medyanın yapısal işleyişidir.
Alevilik ve kamusal görünürlük
Cumhuriyet dönemi boyunca Alevilik, resmiyet kazanamamış, sürekli yasalarda “belirsizlik içinde” kalmıştır. Çoğu zamanresmiyette; folklorik bir kültürel unsur olarak temsil edilmiştir. Alevi toplumunun kendi temsil mekanizmalarıyla kamusal alanda yer alması her dönem ötelenmiştir.
Yanardağ’ın söylemi, bu tarihsel bağlamda değerlendirildiğinde, sadece bireysel bir analiz değil; Alevilerin kamusal görünürlüğüne dair süregelen sorunların güncel bir tezahürüdür.
Çözüm:
Tartışmanın yapıcı bir zemine evrilmeli.
1. Diyalog: Aleviler hakkında yapılacak tartışmalar, Alevi kurumları ve temsilcilerinin aktif katılımıyla yürütülmelidir.2. Tanınma ve Saygı: Kimliklerin kendi kendini tanımlama hakkı, demokratik toplumların vazgeçilmez ilkesidir.
3. Eşit Yurttaşlık: Hukuksal düzeyde eşit yurttaş hakkına sahip olmalılar. Sonuç olarak:
Merdan Yanardağ’ın Aleviler üzerine sözleri, Türkiye’nin inanç ve kimlik sorunlarını yeniden görünür kılmıştır.Yanardağ’ı “yuhlatarak lav saçma çanaları” yerine, çözüme odaklanmalı. Bu olay, bireysel bir beyan üzerinden değerlendirilse de, aslında yapısal bir temsiliyet ve eşit yurttaşlık sorununun yansımasıdır. Akademik literatürün de işaret ettiği gibi, çözümün yolu polemik değil; diyalog, karşılıklı saygı ve anayasal düzeyde eşitlik ilkelerinin kurumsallaşmasıdır.
Hadi hayırlısı…























