Toplum olarak, hayırseverlik dediğimizde yardım etmeyi anladığımız kesin. Dini inançlar, gelenek ve görenekler, topluma duyulan borç hissi, kişisel tatmin gibi sebeplerle yardım etmeyi seçiyoruz.
Geçmişte yoksul kişilere bireysel olarak yaptığımız bu yardımlar, bazen de toplum yararına okul veya cami yaptırarak gerçekleşirdi. Zaman içinde toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için Vakıflar, STK’lar kurulmaya ve sosyal sorumluluk projeleri üretilmeye başlanarak hayırseverliğe yeni bir model ilave edildi. Şimdilerde ise kurumlar, toplum önünde imajları yükseltmek için sosyal sorumluluk projeleri için bütçe ayırarak, bazen STK’lar ile işbirlği içerisinde bu projeleri yürütürken bazen de kendi projelerini üreterek sürdürmeye başladılar.
Ülkemizde çok ta uzun bir geçmişi olmayan bu yardım modeli ile dezavantajlı gruplar diye adlandırılan kadınlar, çocuklar, engelliler ve hayvanlar için hazırlanacak sosyal projelere fonlar ve bütçeler ayrılmaya başlandı.
Hayırseverlikteki bu yeni model sayesinde daha fazla kitleye ulaşılabildiğimiz bir gerçek. Geçmişte bireysel yapılan yardımların, yavaş yavaş bağışçıların bağışlarının nasıl kullanıldığını izleyebileceği projelere kaydığını da kabul etmek zorundayız.
Bir çok STK ya da kurum proje üretemediği için farkındalık oluşturmada zorlandığı gibi bu desteklerden de faydalanamıyor.
STK’ların sosyal sorumluluk projelerini sadece organizasyon olarak görmeyi bırakması ve proje üretmek için kendilerini geliştirmesi gerekiyor.
İnanıyorum ki bu farkındalıkla yola çıkıldığında çok daha faydalı işlere imza atabilir, daha fazla canlının hayatına dokunabilmeyi başarabilirler.