Ülkemiz, uzun yıllardır içinden geçtiği çatışmalı süreçleri sona erdirme iradesiyle defalarca yüzleşti. Son dönemde yeniden gündeme gelen silah bırakma ve toplumsal barış arayışları, ülkemizin geleceği açısından umut verici bir atmosfer doğurmuştur. Ancak barış, sadece silahların susmasıyla değil; toplumun tüm kesimlerinin eşit ve adil bir şekilde kendini ifade edebildiği bir düzlemde mümkündür.
Bugün, Kürt meselesinde ortaya çıkan çözüm ve müzakere ihtimali, bizlere başka bir toplumsal yarayı da hatırlatıyor: Alevi toplumu olarak yıllardır dile getirdiğimiz ancak sistematik biçimde duyulmayan taleplerimizi...
Türkiye’de barış inşa edilecekse bu, sadece silahlı aktörlerle ve belli kesimlerle değil; tarih boyunca kimliğinden, inancından ya da yaşam tarzından dolayı ötekileştirilmiş tüm kesimlerle yüzleşerek mümkün olacaktır.
Biz Alevilerin talepleri ne yeni ne de güncel; köklü ve haklıdır!
Eşit yurttaşlık, inanç özgürlüğü, kamusal alanda temsiliyet ve kültürel haklar gibi temel başlıklar; yıllardır dile getirdiğimiz, ancak karşılığını ne yazık ki bulamadığımız hak arayışlarıdır. Bugün ülkemiz yeni bir toplumsal mutabakatın eşiğindeyse, bu eşikte Alevilerin talepleri de mutlaka yerini almalıdır.
Çünkü gerçek barış, herkesin kendini bu ülkenin eşit ve onurlu bir parçası olarak hissedebilmesiyle mümkündür.

Eşitlik, Sessizleri Duyabildiğimizde Başlar!
Alevi toplumu olarak bizler, bu ülkenin asli kurucularındanız. Cumhuriyet’in temelleri atılırken omuz veren, cephelerde şehit düşen, İstiklal Madalyası ile onurlandırılan (66 Sayılı Kanun) bir toplumuz. Anadolu’nun vicdanı olmuş bir halkız. Ancak aynı Aleviler, tarih boyunca zaman zaman görmezden gelinmiş, çoğu zaman ise açık ayrımcılığa, hatta katliamlara maruz kalmıştır.
Bugün hâlâ Cemevleri ibadethane olarak tanınmamakta, Alevi inancı eğitim müfredatında yok sayılmakta, kamuda Alevi kimliğiyle var olmak ise bir mücadeleye dönüşmektedir.
Bugün, Kürt meselesinde ortaya çıkan çözüm ve müzakere ihtimali, bizlere başka bir toplumsal yarayı da hatırlatıyor: Alevi toplumu olarak yıllardır dile getirdiğimiz ancak sistematik biçimde duyulmayan taleplerimizi...
Türkiye’de barış inşa edilecekse bu, sadece silahlı aktörlerle ve belli kesimlerle değil; tarih boyunca kimliğinden, inancından ya da yaşam tarzından dolayı ötekileştirilmiş tüm kesimlerle yüzleşerek mümkün olacaktır.
Biz Alevilerin talepleri ne yeni ne de güncel; köklü ve haklıdır!
Eşit yurttaşlık, inanç özgürlüğü, kamusal alanda temsiliyet ve kültürel haklar gibi temel başlıklar; yıllardır dile getirdiğimiz, ancak karşılığını ne yazık ki bulamadığımız hak arayışlarıdır. Bugün ülkemiz yeni bir toplumsal mutabakatın eşiğindeyse, bu eşikte Alevilerin talepleri de mutlaka yerini almalıdır.
Çünkü gerçek barış, herkesin kendini bu ülkenin eşit ve onurlu bir parçası olarak hissedebilmesiyle mümkündür.

Eşitlik, Sessizleri Duyabildiğimizde Başlar!
Alevi toplumu olarak bizler, bu ülkenin asli kurucularındanız. Cumhuriyet’in temelleri atılırken omuz veren, cephelerde şehit düşen, İstiklal Madalyası ile onurlandırılan (66 Sayılı Kanun) bir toplumuz. Anadolu’nun vicdanı olmuş bir halkız. Ancak aynı Aleviler, tarih boyunca zaman zaman görmezden gelinmiş, çoğu zaman ise açık ayrımcılığa, hatta katliamlara maruz kalmıştır.
Bugün hâlâ Cemevleri ibadethane olarak tanınmamakta, Alevi inancı eğitim müfredatında yok sayılmakta, kamuda Alevi kimliğiyle var olmak ise bir mücadeleye dönüşmektedir.








